KRT TV’de Sisler Bulvarı programının konuğu olan Ahmet Davutoğlu, gündeme dair çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye’nin caydırıcılığı kalmadı
Türkiye ile 10 büyükelçi arasında yaşanan sürece değinen Davutoğlu, ortada bir özür olmadığını ifade ederek tansiyonun düşmesinden duyduğu memnuniyeti belirtti. Söz konusu ülkelerin açıklamasının özür gibi yansıtılmasını tekelleşen medyanın algı çalışmasına bağlayan Gelecek Partisi lideri, “Türkiye’de son dönemde yaşanan olayların ötesinde özellikle de medya tekeli dolayısıyla bir algı dünyası var. Hemen bu 10 büyükelçinin geri adım attığı gibi bir kanat uyandırdılar. Ortada bir özür falan yok. Cumhurbaşkanı “Özür dilediler” diye kendi hükmünü de vererek ‘istenmeyen adam’ kararından vazgeçildiğini açıkladı. Rahip Brunson ile Deniz Yücel’in serbest bırakılmalarını da hatırlatan Ahmet Davutoğlu, ‘Madem vazgeçecektiniz, neden böyle bir açıklama yaptınız? Türkiye’nin caydırıcılığı kalmadı’” dedi.
Davutoğlu, Viyana Sözleşmesi’ne yapılan vurguyu da “Büyükelçiler ‘Osman Kavala açıklamasından geri dönüyoruz, Türkiye’de yargı bağımsızdır ve bizim müdahalemiz yanlış olmuştur’ demediler, açık bir şekilde ‘Bizim yaptığımız iş doğrudur ve Viyana Sözleşmesi’ne aykırı değildir’ dediler” sözleriyle değerlendirdi.
AİHM kararları her zaman referans noktasıydı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının temel hak ve hürriyetler noktasında yerel kanunların üstünde olduğuna işaret eden Davutoğlu, Türkiye’nin bu sözleşmeyi 1954 yılında imzaladığını anımsattı.
“1987 yılında Özal döneminde biz buna ‘Bireysel başvuru hakkı’ tanıdık. 2004’te de ‘Temel hak ve hürriyetler’ ile ilgili ise bir milletlerarası sözleşmenin kanunlardan üstün olduğu kabul edildi. Bu kararı veren TBMM’dir. Muhalefet partileri de buna destek verdiler” diyen Davutoğlu, “Yani denmiş oldu ki ‘Bu insan hakları sözleşmesindeki hükümler söz konusuysa, bu konuda bir karar varsa biz buna uyacağız’ ifadelerini kullandı.
28 Şubat döneminde de bu kararlara uyulmasının talep edildiğini belirten Davutoğlu, “Öyle bir algı oluşuyor ki, nitekim 28 Şubat döneminde başörtüsü yasağı söz konusu olduğunda da biz AİHM kararlarına uyulmasını istedik ve bu süreçler o zaman da bizim için bir referans noktasıydı” diye konuştu.
Zillet bu işte!
Avrupa Konseyi üyeliğinin Türkiye’nin demokratik standartlarını yükselteceğine dikkat çeken Davutoğlu, “30 Kasım’da Avrupa Konseyi’nde Türkiye’nin üyeliğinin geleceği konuşulacak. O bakanlar komitesinde bu demokratik standartlara 90’lı yıllara gelmiş ülkeler de var. Yani onlar oturacaklar ve Türkiye’nin üyeliğinin geleceğini konuşacaklar. Zillet bu işte. Türkiye’nin dosyasının oraya gitmesidir zillet. Kimse Türkiye’yi böyle bir duruma düşüremez. Türkiye’yi 12 Eylül’de bile düşmediği veya o günlerde düştüğü duruma düşürecek bir süreç işliyor” yorumunu yaptı.
Bu adam bu suçu işlemişse bunu neden bu kadar uzun süre tutuklamadın
Osman Kavala davasına ilişkin olarak yargı kararının önemine vurgu yapan Ahmet Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Hukukçu değilim, Osman Kavala için suçlu da diyemem, suçsuz da diyemem, yargının kararıdır ama AİHM’nin bir takım prensipleri var. Osman Kavala 18 Ekim 2017’de tutuklandı. Tutuklanmasında iki referans noktası var, biri Gezi Parkı, ikincisi 15 Temmuz darbesi… AİHM’in şöyle bir kanaati var, eğer olayın vukuu ile olayla ilgili verilen tutuklama arasında çok uzun bir süre varsa üye ülkeye dönüp soruyor, ‘Bu adam bu suçu işlemişse bunu neden bu kadar uzun süre tutuklamadın da şimdi tutukluyorsun?’ Bu, AİHM sürecinde bir şüphe uyandırıyor ve sözleşmeye aykırı bulunuyor. Arkasından 2019’da biliyorsunuz beraat etti Kavala ve yeni bir iddianame ile tutuklandı tekrar. Bütün bunlar AİHM’nin objektif hukuki süreçleri konusunda bir takım soru işaretlerine yol açıyor ve diyor ki senin bu uzun aradan sonra tutuklaman ve tutuklu yargılaman AİHM’nin temel ilkelerine aykırı. Gerçekten Soros Türkiye’de bir darbe planladıysa ve gerçekten Kavala’yı o darbede kullanmışsa o zaman bütün o Soros’la irtibatlı kişileri takibe alın. Niye Kavala’yı 2013’ten 17’ye kadar tutuklamadan yargı süreçleri işlemedi ve niye 4 yıl içinde hüküm verilemedi?”
Pelikan göndermesi: Ucube bir sistemi Türkiye’ye empoze eden ve hazırlayan bazı çevreler de araştırılsın
2016 senesinde yayınladığı isimsiz bir bildiriyle Davutoğlu’nun başbakanlığı dönemine ilişkin birtakım çarpıtmalarda bulunan ‘Pelikan’ adlı yapılanmaya göndermede bulunan Gelecek Partisi lideri, şöyle konuştu:
“Ben hukukçu değilim, Kavala için suçlu da demem, suçsuz da demem ama mahkeme 4 yıl içinde “Türkiye’ye karşı böyle bir komplo yapan” birisi hakkında yeterli delil mi bulamadı, buldu da bu delilleri devreye mi sokamadı? Varsa delil açıklansın ama Soros’la irtibatlı herkes ile ilgili açıklansın. Soros’la irtibatlı olup Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gibi ucube bir sistemi Türkiye’ye empoze eden ve hazırlayan bazı çevreler de araştırılsın. Soros böyle bir şey yapmışsa Beştepe’de geçmişte Soros’la irtibatlı olarak çalışmış kişilere de takibat yapılsın. Herkes biliyor, bu Pelikan yapılanmasının içindeki bazı unsurların ve onunla ilişkilendirilen yapıların geçmiş Soros irtibatları araştırılsın. Soros eğer bir darbe planlamışsa bu bir tek Osman Kavala mı? Kimler varsa araştırılsın. Ama o zaman şu anda sistemin içinde en etkin konumda olduğunu iddia eden kişiler de bunun içine girmeye başlar. İstediğimiz kişiye “Sorosçu” diyeceğiz ve Soros’la geçmişte birlikte çalışmış olan, şu anda da etkin konumda ve süreçlerde bulunan kişileri de bunun dışında tutacağız. Olmaz.”
Kahramanlık, Türk yargısının bağımsızlığını bütün dünyaya kabul ettirmektir
Büyükelçilerin Kavala hakkındaki tutumunu sürdürdüğünü dile getiren Davutoğlu, buradan bir kahramanlık hikayesi üretilemeyeceğini, gerçek kahramanlığın Türk yargısının dünyadaki bütün çevrelerce güvenilir bir yargı olarak görülmesi olduğunu ifade etti. Davutoğlu, “O yorum ile bir kriz aşıldı, iyi ki de aşıldı ben aşılmasından rahatsız değilim. İyi ki de aşıldı ama buradan bir kahramanlık üretemezsiniz. Kahramanlık nedir biliyor musunuz? Türk yargısının dünyadaki bütün uluslararası çevreler ve insan hakları toplulukları tarafından güvenilir bir yargı görülmesidir. Kahramanlık, Türk yargısının bağımsızlığını bütün dünyaya kabul ettirmektir. ‘Türkiye’de birisi tutuklanırsa adil süreçlerle yargılanır ve siyasi baskıyla karar verilmez’ dedirtmektir. Buna kim inanıyor şimdi dünyada? Bırakın dünyayı, Türkiye’de kim inanıyor? FETÖ borsaları nasıl kuruldu? Yargılamalar nasıl yapılıyor? Türkiye’de adalete güven nerede? Toplumda adalete güven var mı? Yargıçlar bağımsız karar verebildiklerine dair özgüven içinde mahkeme salonlarına girebiliyorlar mı?” değerlendirmesinde bulundu.
Bütün bunlar yaşanacak, sonra Türk yargısı bağımsızdır diyeceksiniz
Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“FETÖ borsaları nasıl kuruldu? Yargılamalar nasıl yapılıyor? Türkiye’de adalete güven nerede? Toplumda adalete güven var mı? Yargıçlar bağımsız karar verebildiklerine dair özgüven içinde mahkeme salonlarına girebiliyorlar mı? Savcılar ‘siyaset ne derse desin ben Cumhuriyet değerlerini ve halkın çıkarlarını korurum’ diyebiliyorlar mı? Diyebiliyorlarsa Sedat Peker’den başlayan bir takım iddialar hakkında niye bir savcılık soruşturma açmadı? Niye bir milletvekilinin 10 bin dolar rüşvet aldığını kabul eden İçişleri Bakanı’na “Kim bu milletvekili” diye sorulamadı? Bütün bunlar yaşanacak, sonra Türk yargısı bağımsızdır diyeceksiniz. Türk yargısının bağımsızlığını dünyaya kabul ettirdiğinizde gerçek kahraman o zaman olursunuz.”
Tezkere doğru ama unsurları doğru değil
Ahmet Davutoğlu, geçtiğimiz gün TBMM’de üç partinin desteğiyle geçen tezkereye ilişkin olarak şu değerlendirmelerde bulundu:
“Türkiye, hemen yanı başında bir iç savaş ortamını yaşayan Irak ve Suriye’nin bulunduğu bir ülke. Dolayısıyla sınır güvenliğini koruyabilmek ve olabilecek beklenmedik gelişmelere karşı hazır olabilmek için TBMM’den böyle bir yetki alınması ilkesel olarak doğrudur. Ama yetki alırken toplumsal meşruiyet çok önemlidir. Halkın ve Meclis’in vicdanının bu konuda mutmain olması lazım. Böyle bir yetki alınması gereklidir bugün ama böyle bir tezkere ile alınmazdı bu yetki. Tezkere gerekliliği doğru ama unsurları doğru değil. Toplumsal meşruiyet önemli En önemli unsuru ilk kez 2 yıllık bir süre getiriliyor. Neden her sene bir yıl uzatılan tezkere bu sefer 2 yıllık uzatılıyor? 26 Ekim 2023’e dek. Yani arada bir seçim geçiyor. O zaman bu tezkerenin esas amacıyla ilgili bir şüphe uyanmaya başlar. Anayasa’nın 78. maddesinin 1. fıkrasında açık bir şekilde ‘Savaş sebebiyle yeniBu şüpheye gerek yoktu. Şimdi Sayın Cumhurbaşkanının çıkıp neden tezkereyi 2 yıl istediğini açıklaması lazım. Bu iki yılı açıklamadan tezkerenin geçmesi doğru değildi. “2 yıl istiyoruz, şunun için istiyoruz” demesi lazımdı. seçimlerin yapılma imkanı görülmezse, seçimler 1 yıl ertelenebilir’ der.”
AK Parti’nin yüzde 20 banında bile desteği olduğuna kani değilim
AK Parti’deki erimenin büyüdüğünü söyleyen Ahmet Davutoğlu, desteğin yüzde 20’nin altına indiğini söyleyerek “AK Parti’nin şu anda yüzde 30’ları bırakın, yüzde 20 bandında bile desteği olduğuna ben kani değilim. Ama bunu ifade etmek ayrı bir şey, hala öyle bir korku ortamı var ki. Kırsalda sosyal destek alanlar ‘Farklı bir şey söylersek sosyal destek kesilir’ diye korkuyorlar. Ben onlara teminat veriyorum, hiçbir sosyal destek kesilmeyecek, artacak hatta. 5 müteahhide giden paraları biz alıp halka sosyal destek olarak vereceğiz. Bir yakını bir yerde görevlidir, memurdur, belediyededir, onu işten atarlar diye korkuyor, sorulduğunda ihtiyaten ‘AK Parti’ diyor. Ama bu insanlar yarın sandığa geldiğinde ona bakmayacaklar, yaşadıklarına bakacaklar” yorumunda bulundu. Gelecek Partisi lideri, “Bu gidiş hükümeti götürür” dedi.