Partisinin yönetim kurulu toplantısın ardından gündeme dair değerlendirmelerde bulunmak için kameralar karşısına geçen Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, “Bu iktidar kur ve faiz baronlarının iktidarıdır. Asla halkın iktidarı değildir” dedi.
Davutoğlu, “Artık Bulgaristan’dan Türkiye’ye ticaret için seferler yapılıyor. Bir Bulgar vatandaşı ‘500 euro’yla bütün arabayı doldurup gidiyoruz’ diyor. Türkiye’de ortalama bir ücret bile 500 euro etmiyor. Böyle bir tabloda Türkiye yabancılar için cennet, vatandaşları için cehennem olmuşsa bunun birincil sebebi Erdoğan ve çevresindeki cahil ekonomi kadrosudur” dedi.
Ekonomide Çin modeli tartışmalarına değinen Davutoğlu, “Şimdi sayın Erdoğan ve çevresindeki Çin severlerde bu anlayış hakim. Öyle bir ülke kuralım ki içeride tam anlamıyla otoriter bir yönetim altında ücretlerini belirleyelim. Dışarıdan sermayedarları içeri çekerken düşük kur üzerinden ucuz emek propagandası yapalım. Topraklarımızı, varlıklarımızı ucuzlaştıralım. Bunun adı sömürgeciliktir. Gerçek mandacılıktır. Türkiye’nin zaten dar olan varlıklarını yurt dışına peşkeş çekmek üzere iktidarlarını sürdürme çabası. İşte biz bu modele asla ve asla izin vermeyeceğiz” diye konuştu.
Ahmet Davutoğlu “Eğer bir ülkede son 3 yıl içinde dört Merkez Bankası Başkanı, dört TÜİK Başkanı, üç Hazine ve Maliye Bakanı değişmişse arkadaşlar bunun adı kurumsal çöküştür” dedi. Davutoğlu “Bu iktidar kur ve faiz baronlarının iktidarıdır. Asla halkın iktidarı değildir” ifadelerini kullandı.
Davutoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
Sayın cumhurbaşkanı yine kendi hayal dünyasından birtakım argümanlarla halkımızı yeni bir hamaset rüzgarı içinde ekonomik kurtuluş mücadelesine çağırdı. Nasıl da izah etmeye çalıştı bütün bunları. Sayın Erdoğan’ın bugün yaptığı açıklamalarda üstünde dikkatle durmak gereken unsurlar var.
Kendi ifadesi. Biz yüksek faize kesinlikle inanmıyoruz. El hak doğru. İyi ki de Sayın Erdoğan yüksek faize inanmıyor. Bir de inansa faiz nerelerde olurdu. Aynı günlerde Merkez Bankası Başkanı faiz indiriminin olası olmadığını söyledi. İki ihtimal var. Ya Merkez Bankası Erdoğan’ı dinlemiyor, ya da Erdoğan Merkez Bankası Başkanı’nı yakın zamanda yolcu edecek.
Eğer bir ülkede son 3 yıl içinde dört Merkez Bankası Başkanı, dört TÜİK Başkanı, üç Hazine ve Maliye Bakanı değişmişse arkadaşlar bunun adı kurumsal çöküştür.
2016’da devletin harcadığı yıllık faiz 50 milyar Türk Lirası. Bu yıl 190 milyar Türk Lirası. Önümüzdeki yıl 240 milyar lira olacak. 5 misli. Nasıl faizci bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuz aşikar. Sayın Erdoğan’a soruyorum. Bir vatandaş kredi kartını geciktirirse ödediği faiz yüzde 25. Onu da 15 yapsanıza. İhtiyaç kredisi faizi yüzde 24.
Halkın iktidarı değil
En çarpıcısı trafik cezası faizi. Yıllık yüzde 60. Trafik cezası kesildiğinde devlet yüzde 60’a varan faiz uygulayacak, kredi borçlarına yüksek faiz uygulayacak. Sonra Erdoğan bunu yüksek faizle mücadeleyle açıklayacak. Bu iktidar kur ve faiz baronlarının iktidarıdır. Asla halkın iktidarı değildir. Kime çalıştı Erdoğan bu dönemde. Dar gelirlilere mi çalıştı? Yoksa rantiye mi çalıştı?
Gerçek enflasyonun yüzde 50’lerde olduğunu herkes biliyor. Bu bütçenin bu enflasyonu karşılamayacağı belli. Çiftçiye yardımda yapılan artış yok hükmündedir.
Yabancılar için cennet, vatandaşlar için cehennem
Artık Bulgaristan’dan Türkiye’ye ticaret için seferler yapılıyor. Bir Bulgar vatandaşı “500 euro’yla bütün arabayı doldurup gidiyoruz” diyor. Türkiye’de ortalama bir ücret bile 500 euro etmiyor. Böyle bir tabloda Türkiye yabancılar için cennet, vatandaşları için cehennem olmuşsa bunun birincil sebebi Erdoğan ve çevresindeki cahil ekonomi kadrosudur.
Erdoğan’ın açıklama borcu var
Sayın Erdoğan dünyada para arayışına çıktı. İçeride varlıklar gerilerken, 4 trilyon liralık yük milletin sırtına binerken, dışarıda 5 milyar, 10 milyar yatırım arayışına girdi. Türkiye’yi kendi hataları yüzünden sürükledikleri ekonomik krizden çıkarabilmek için şimdiye kadar düşman ilan ettikleri ülkelerle zillet içinde ilişkiye girme çabası milletimiz tarafından görülüyor ve millet bunu asla affetmeyecek. Türkiye’nin her ülkeyle ilişkiyi düzeltmesi lazım ama birkaç ay öncesine kadar 15 Temmuz’u finanse ettiğini ilan ettiğiniz ülkelerle şimdi hiçbir açıklama yapmadan ilişkileri düzeltiyorsanız 15 Temmuz şehitleri adına sormamız gereken sorular var. 15 Temmuz’un edebiyatını yapacaksınız. İçişleri Bakanınız bu işin arkasında BAE var diyecek. Sonra ülke varlıklarını pazarlamaya çalışacaksınız. O zaman sormak gerekir. Geçmişte yanılmış mıydınız? İki ihtimal var. Ya önceki iddiaları yanlıştı. Yani BAE 15 Temmuz’un arkasında değildi. O zaman çıkıp açıklasınlar. O zaman da o açıklamaları hangi temelde yaptıklarını açıklamaları gerekir. Ya da BAE bizden özür dilemiştir. Onu açıklasınlar. Cumhurbaşkanının millete açıklama borcu var. En çok da 15 Temmuz şehitlerinin yakınlarına açıklama borcu var.
128 milyar doları niye sattınız
Miladı ne bu Çin modeli arayışının? 6,5 liradan 128 milyar doları niye sattınız? Arka kapıdan satmamış olsalardı emin olun bunların aklına Çin modeli falan gelmezdi. Kaçıp giden bakan çok beklerler demişti ya. Demek ki o zaman akıllarında bu model yokmuş. Kimseyi aptal yerine koyamazlar. 1970’lerde kültür devrimi adı altında en ağır kültür tahribatının yapıldığı bir dönemde başlayan bir serüven Çin’inki.
Çin geniş kitlelerin refah seviyesini yavaş yavaş çıkarırken Erdoğan’ın son 5 yılında Türkiye’de fakirleşme yaşandı. Demokrasiden hiçbir zaman dönmemiş 85 milyonluk bir kitleyi hiçbir zaman demokrasi görmemiş 1,5 milyarlık bir kitleyle karşılaşmak dünyayı bilmemek ve Türk halkını tanımamaktır. Bunlar neyi biliyorlar biliyor musunuz? Bu kadar fakirleşme ancak otoriter bir rejimle yönetilir.
Gerçek mandacılık bu
Şimdi sayın Erdoğan ve çevresindeki Çin severlerde bu anlayış hakim. Öyle bir ülke kuralım ki içeride tam anlamıyla otoriter bir yönetim altında ücretlerini belirleyelim. Dışarıdan sermayedarları içeri çekerken düşük kur üzerinden ucuz emek propagandası yapalım. Topraklarımızı, varlıklarımızı ucuzlaştıralım. Bunun adı sömürgeciliktir. Gerçek mandacılıktır. Türkiye’nin zaten dar olan varlıklarını yurt dışına peşkeş çekmek üzere iktidarlarını sürdürme çabası. İşte biz bu modele asla ve asla izin vermeyeceğiz.
Sayın cumhurbaşkanının bir ifadesi daha var. Piyasadaki aç gözlü fırsatçılarmış. Peki bu aç gözlü fırsatçılar daha önce niye stok yapmıyordu da şimdi yapıyorlar? Bir sene önce bu stokçular yok muydu? Her zaman olur stokçu. Ne zaman bu stokçular çekirge sürüsü gibi ortaya çıkarlar? Ekonomide büyük çöküş yaşandığı zaman ortaya çıkar. Bugün Türkiye’de vadeli satışlar bütünüyle durmuştur. Birçok akil tüccar da mal satmaktan kaçınıyor çünkü sattığı malı yerine koyamıyor. Eğer bir stokçular zümresi varsa bu zümreyi çıkaran Sayın Erdoğan ve çevresinin bu cahil iktidarı, cahil yöntemleridir.
Her kur değişiminin enflasyon üzerinde yaptığı baskı açık şekilde ortada. Kurla enflasyon arasındaki bağı hiç görmüyor. Spekülatörler bir bataklık ortamında üreyen sivrisinekler gibidir. Bu bataklık ortamını ortaya çıkaran da sayın Erdoğan ve çevresinin ekonomi politikalarıdır. Biz sivrisineklerle mücadele etmeyeceğiz. Bu bataklığı kurutup yeni bir Türkiye’yi inşa edecek yolu aydınlık bir şekilde açacağız.
AİHM kararını tanımıyoruz açıklaması
Çok çarpıcı bir ifadesi daha var cumhurbaşkanının. “AİHM kararını tanımıyoruz.” Birilerinin hatırlatması lazım. Bu davalar ve AİHM süreci Avrupa Birliği’yle ilgili değil. Avrupa Konseyi. Bu kadar basit uluslararası ilişkiler literatüründen bile haberdar olmadan ülkeyi nasıl yöneteceksiniz? AB ayrı bir yapıdır bulunduğu yer Brüksel’dir. Avrupa Konseyi ayrı bir yapıdır yeri Strazburg’dur ve Türkiye buna üyedir. Avrupa Konseyi Türkiye’nin üye olduğu yerdir. Nasıl bir NATO’ya üyeysek. Nasıl belli yükümlülük ve haklarımız varsa Avrupa Konseyi’nde de yükümlülük ve haklarımız var. Ya farkı bilmiyor ya da AB’yi dış mihrak olarak göstermek istiyor.
Bir günde girmediğimiz gibi bir günde de çıkamayız. 1954’te dedik ki AİHS bizi bağlar. İmzalayan rahmetli Menderes’ti. 1987’de AİHM’e bireysel başvuru hakkı tanıdık. Rahmetli Özal’ı da analım. 1989’da AİHM’in kararlarının bağlayıcılığını tanıdık.
Eğer bir beka sorunu varsa temel hak ve özgürlüklerden sapmak dolayısıyla var. Kendi yaptığı anayasa değişikliğini de yok sayıyor. Sayın Çavuşoğlu’na sesleniyorum. Cesareti varsa tabii. Gidip Erdoğan’a anlatsın. Türkiye kurucu üyedir ve en başından beri bu sürecin içinde yer almıştır. Avrupa’nın kaderi, tarihi biz olmadan yazılamaz, şekillenemez.
Hukuk egemenliği, demokratik hak ve özgürlükler, demokratik kurumlar ve ekonomik reform olduğu zaman insan onuru yücelir. Birinden feragat edip diğeri üzerinden Türkiye’yi geliştirmeye çalışanlar hep iflasla karşılaşmıştır. Bunu gerçekleştirecek kadrolar da Gelecek Partisi kadrolarıdır. Katar dönüşü bir faizci anlayışı sözde eleştirirken özde hizmet ettiğini ortaya koydu.
Ne yapılırsa yapılsın. Bu iktidarın sonu gelmiştir. Bir dönem kapanırken yeni bir dönemin ışıkları Gelecek Partisi tarafından bütün ülkeyi aydınlatacak şekilde yakılacaktır.