MHP lideri Devlet Bahçeli, geçen hafta Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın neden hapiste olduğunu sorarak, “Türkiye’nin bir yol temizliğine ihtiyacı var” diyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na sert çıktı. Bahçeli, “Her soru kendi içinde bir cevap barındırır. Ama akıl dağılması yaşayan bu şahıs için bir önemi yoktur. Osman Kavala Sorosçudur. Selahattin Demirtaş teröristtir. Teröristin yeri de hukukun üstün olduğu tüm demokratik ülkelerde demir parmaklıkların arkasıdır. Sayın Kılıçdaroğlu Demirtaş’ın niye hapiste olduğunun milletvekillerine değil cesaretin varsa şehit ailelerine sor” diye konuştu.
Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Kılıçdaroğlu terörist Demirtaş’ın CHP’nin başına çökmüş gölgesidir” diyen MHP lideri Bahçeli, “Kılıçdaroğlu sen kimin tarafındasın? Kimin kılıcını sallıyorsun? Şehidin mi katilin mi? Sana bu aklı kimler veriyor, kimler seni kukla gibi oynatıyor? CHP’ye oy veren tertemiz vicdanlı kardeşlerim bu rezilliği nasıl hazmedecekler? PKK’yı terör örgütü olarak görüyor mu görmüyor mu? Terörle mücadeleyi destekliyor mu desteklemiyor mu? Bizim boş söze karnımız toktur. Bir siyasetçinin çizgisi berrak olacak ya milli olacak ya da zilletin çukurunda olacak. Arası, ortası yoktur” ifadelerini kullandı.
Öte yandan geçen haftalarda Yunanistan’a, bu hafta da Diyarbakır’a giden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da MHP liderinin hedefindeydi. CHP liderinin bürokratlara ilişkin çağrısına tepki gösteren Bahçeli, “Kılıdçaroğlu bürokratlara değil İBB Başkanına kafa yormalı onu fazla serbest bırakmaktan kaçınmalıdır. Sadece boş zamanlarında belediye binasına ve İstanbul’a uğrayan bu şahsın gezmediği yer neredeyse kalmamıştır. Gözümüzden kaçtığı sanılmasın. Sipariş bir senaryo devrededir. Görev sahası İstanbul’la sınırlı olan bu belediye başkanının il il gezmekteki amacı nedir? Varmak istediği yer neresidir? Yunanistan ziyaretine niye ihtiyaç duymuştur?” ifadelerini kullandı.
Bahçeli’nin açıklamalarından satır başları şöyle:
Cumhur İttifakı çiftçi dostudur, esnaf sevgisiyle doludur
“Geçen hafta TBMM’de önemli bir teklif kanunlaştırılmıştır. 280 sıra sayılı Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 65 Maddelik Kanun Teklifi CHP’nin, İP’in, HDP’nin ve diğerlerinin sorumsuz itirazlarına ve karşı duruşlarına rağmen kabul edilmiştir. Zillet ittifakı havanda su dövmüş, Cumhur İttifakı aziz milletiyle kenetlenmiştir. Bu kanunla birlikte mağdur insanlarımızın sesine kulak verilmiş ve hamd olsun gereği kararlılıkla yapılmıştır. Vergi alanında mükelleflerimizi kollayan ve gözeten bir anlayış öne çıkmıştır. Basit usulde vergilendirilen insanlarımızın elde ettikleri ticari kazançlarının gelir vergisinden istisna edilmesi temin edilmiştir. Sayıları 850 bine ulaşan vergi mükellefi kardeşimizin talepleri karşılanmış, 50 bin işletmeye vergi muafiyeti getirilmiştir. Esnaflarımıza deyim yerindeyse can suyu verilmiş, müşfik bir el uzatılmıştır. Ayrıca çiftçilerimize yapılan destek ödemelerinden alınan vergiler kaldırılmıştır. Geçmişi kapsayacak şekilde verilen bir önergenin kabulüyle birlikte bugüne kadar alınan vergiler de çiftçilerimize iade edilecektir. Bu kapsamda çiftçilerimiz 4 milyar liralık bir kaynakla inşallah nefes alacak ve rahatlayacaklardır. Cumhur İttifakı çiftçi dostudur. Cumhur İttifakı esnaf sevgisiyle doludur.”
“Bir başka düzenleme de sosyal medya alanında gerçekleşmiştir. Nitekim sosyal medyada belirli limitler altında gelir elde edenlere ilişkin mükellefiyetler sadeleştirilirken, ihtilafları engelleyen, bununla birlikte vergilerini ödemelerini sağlayan düzenlemeler de kanunlaşmıştır.”
Adaletli, bütünlük ve sadelik içeren kapsamlı bir vergi reformuna ihtiyaç var
“Türkiye’de adaletli, bütünlük ve sadelik içeren, dolaylı vergi yükünü hafifleten kapsamlı bir vergi reformuna ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Adaletli bir vergi sistemi aynı zamanda demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerin ayrılmaz bir parçasıdır. Bildiğiniz gibi, toplanan vergilerin yüzde 67’si dolaylı, yüzde 33’ü de dolaysız vergilerden teşekkül etmektedir. İki vergi türü arasında açılan makası kapatmak lazımdır. Vergi sisteminin verimliliği ve etkinliği toplanan vergi gelirlerinin milli gelire oranıyla ölçülmektedir. Vergi yükü oranı azalsa bile kayıt dışılıktaki artış, hedeflenen vergi gelirlerine ulaşmayı zorlaştırmaktadır. Dar gelirli vatandaşlarımızı, asgari ücretle geçinen milyonlarca kardeşimizi, üreten, geliştiren ve istihdama destek veren insanlarımızı boğmayacak, bunaltmayacak adil bir vergi sisteminin varlığı kaçınılmaz bir ihtiyaçtır.”
Herkesin malî gücüne göre vergi ödediği adaletli bir vergi sisteminin tesisi esas olmalıdır
“Herkesin mali gücüne göre vergi ödediği adaletli bir vergi sisteminin tesisi esas olmalıdır. Vergiye ilişkin düzenlemelerde, kamu finansmanıyla ilgili önceliklerin yanında verginin üretim ve istihdam üzerindeki etkileri ile sosyal yönü birlikte değerlendirilmelidir. Vergi sistemi, ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel yapısını dikkate alan dinamik bir yapıya kavuşturulmalıdır. Bu çerçevede yatırım yapan insanlarımıza, istihdam, üretim ve ihracat artışı sağlayan müteşebbislerimize yönelik vergi indirim ve kolaylıklarını içeren bir program uygulanmalıdır. Gelir vergisinin kişiselliği ve mali güce göre vergilendirme ilkeleri dikkate alınarak üniter vergilemeye ağırlık verilmesi kanaatimizce en uygun yoldur. Düşüncemiz odur ki, vergi kanunları; verginin konusu, matrahı ve vergi çeşitleri itibarıyla tümüyle gözden geçirilerek uygulamada basitlik ve etkinlik vasat bulmuş olacaktır.”
Ali Babacan’a: Ön kapıda Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adaylığına destek imzası verip, arka kapıyı dolanınca…
“Selamsız ve sevimsiz bir siyaset devşirmesi şahsıma yönelik; ‘Bahçeli krizlerin ortağıdır’ demiş, halt etmiş, küçük aklının dibini sergilemiş. Ortada bir kriz yoktur, velev ki olsa bile, bundan memnun olamayız, eğer gerekiyorsa Cumhur İttifakı’nın bir ortağı olarak hesap vermemiz gerekiyorsa da seve seve veririz. Ön kapıda Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adaylığına destek imzası verip, arka kapıyı dolanınca Sayın Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı için kulis yapan siyaset kalpazanları bizi anlayamaz, bizi tanımlayamaz, bizi kavrayamaz. Biz krizlerin ortağı değiliz, insanımızın dert ortağıyız, Cumhur İttifakı’nın yılmaz ortağıyız, milletimizin can beraberiyiz.
Ama selamsız sabahsız siyaset düşüklerinin emin olunuz, hangi mahfillerin, hangi mihrakların, hangi milliyetsizlerin ortağı olduğunu da gayet iyi biliriz. Siyasetteki adını, sanını, unvanlarını ve müktesebatını borçlu olduğu partisine ve liderine vefasızlık yapan biliniz ki her türlü kepazeliği yapar, her türlü satışı yapar, her türlü dönüşü yapar, bugüne kadar da yapmıştır. Alnı lekeli, vicdanı rehinli bir şahsın sözleri değersiz olmakla birlikte ayaklarımızın altındadır. Varsın konuşsun siyasi fukara, konuşmakla çene eskimez, dil esnemez. Onun ve beş yaşından beri Ülkücü olduğunu ileri süren Serok Ahmet’in acilen akıl ve ruh kontrolünden geçmeleri, durum vahimse uzun bir süre yatılı olarak tutulmaları siyaset ve toplum huzuru adına tavsiyemdir, temennimdir.”
Kağıt toplayıcıları açıklaması
“Bir süredir İstanbul’un bazı ilçelerinde kağıt toplayan kardeşlerimizle ilgili arzu etmediğimiz müessif hadiselerin yaşandığını, bunu da özellikle CHP Genel Başkanı’nın kaşıyıp siyaset malzemesi haline getirmeye çalıştığını görüyor ve takip ediyoruz. Kılıçdaroğlu’nun en iyi bildiği şey bulanık suda balık avlama merakıdır. Bu merak başına çok işler açsa da dediğim dedik çaldığım düdük havasında ısrar etmektedir. Kılıçdaroğlu garibanın yanında olduğunu söylüyor. Bu söze kendisi bile inanmıyor, hiç kimseye de inandırıcı gelmiyor. Sokak aralarında kağıt toplayan kardeşlerimize sosyal güvenliğiniz olacak diyor. Çalışmanın iyisi kötüsü olmaz zira rızkın iyisi kötüsü olmaz. N var ki asıl mesele kağıt toplayan kardeşlerimizi rahatlatmak değil onları daha güvenli daha insani şartlarda çalışabilmelerinin önünü açmaktır. Bunun ilk yolu da eğitimdir. Kılıçdaroğlu abuk sabuk vicdan hatırlatması yapacağına cahilse konuşacağına öncelikle kağıt toplayıcı kardeşlerimizin kaynağına inceli bu işe nasıl ve neden başladıklarını incelemelidir. “
“Kılıçdaroğlu’nun sözü kaymak tabakanın sözüdür. Kokuşmuş bir siyasettir. Bu zihniyet sahipleri sırça köşklerde samanlık türküsü söyleri, biz okul yapalım diyoruz. Onlar engel çıkarmakla iftirayla izansızlıkla yapılanı bozmakla yıkımı tetikleyip genele yaymakla uğraşıyorlar. Bizim yaptıklarımıza onların hayalleri yetişemeyecek bundan rahatsızlar. Kılıçdaroğlu ve İP’çi yoldaşları garibanın değil gafletin, gaddarların, bölücülerin yanındadır. CHP yönetiminin sorunu karmaşıklaşarak kronikleşmiş kasvetli bir sorundur.”
Osman Kavala Sorosçudur, Selahattin Demirtaş teröristtir
“Kılıçdaroğlu geçen hafta millet adına adalet istediğini açıklamış. Keşke konuşması bunlarla sınırlı kalsaydı. Fren tutmayan Kılıçdaroğlu en sonunda karanlık niyetini hain isimleri peş peşe sıralayarak ifşa etmiştir. (Kılıçdaroğlu, “Osman Kavala, Selahattin Demirtaş neden hapiste?” diye sormuştu.) Her soru kendi içinde bir cevap barındırır. Ama akıl dağılması yaşayan bu şahıs için bir önemi yoktur. Osman Kavala Sorosçudur. Selahattin Demirtaş teröristtir. Teröristin yeri de hukukun üstün olduğu tüm demokratik ülkelerde demir parmaklıkların arkasıdır. Sayın Kılıçdaroğlu Demirtaş’ın niye hapiste olduğunun milletvekillerine değil cesaretin varsa şehit ailelerine sor. Kılıçdaroğlu terörist Demirtaş’ın CHP’nin başına çökmüş gölgesidir. Kılıçdaroğlu kimin tarafındasın? Kimin kılıcını sallıyorsun? Şehidin mi katilin mi? Sana bu aklı kimler veriyor, kimler seni kukla gibi oynatıyor? CHP’ye oy veren tertemiz vicdanlı kardeşlerim bu rezilliği nasıl hazmedecekler? PKK’yı terör örgütü olarak görüyor mu görmüyor mu? Terörle mücadeleyi destekliyor mu desteklemiyor mu? Bizim boş söze karnımız toktur. Bir siyasetçinin çizgisi berrak olacak ya milli olacak ya da zilletin çukurunda olacak. Arası, ortası yoktur.”
Bürokratlara seslenen Kılıçdaroğlu’na: Tarih geçti, ne oldu, heyben doldu mu, attığın taş yerini buldu mu, başın göğe erdi mi?
“CHP yönetiminin sorunu karmaşıklaşarak kronikleşen kasvetli bir sorundur. Kılıçdaroğlu geçen haftaki grup toplantısında millet adına adalet istediğini açıklamış. Masum insanların hapishanelerde kin ve intikam duygularıyla tutulmasına karşı çıkmış. Kılıçdaroğlu amcalığa ağabeyliğe soyunmuş bu sefer de bürokrasiye ayar vermeye kalkışmış. Şu konuşana bakın hele diyor ki ‘bu düzenin illegal isteklerine verdiğiniz tüm desteğin sorumluluğu size de ait olmaya başlamış olacaktır. Size kanun dışı ne yaptırıyorlarsa pazartesi itibariyle durun’ Sür doldu üstelik bir gün de geçti sayın Kılıçdaroğlu ne oldu, heyben doldu mu, attığın taş yerini buldu mu, başın göğe erdi mi? O tarihe yapan yaptı kapan kaptı 18 Ekim’den sonra sorumlusunuz demek mi istiyorsunuz? Kılıçdaroğlu kendi içinde vahit çelişkilerle maluldür. Kılıçdaroğlu2nun bürokrasiyi tehdit mesajı vesayetçi bir söylemdir. Bürokraside hata yapan çıkacaktır bunlar tespit edip ayıklanacaktır Anacak Türk bürokratını tehdit etmek müstevli üslubudur. Bu üslubun faili ateş olsa cürmü kadar yer yakacaktır.”
Kılıçdaroğlu’na İmamoğlu çağrısı: Fazla serbest bırakmaktan kaçınmalı
“Kılıdçaroğlu bürokratlara değil İBB Başkanına kafa yormalı onu fazla serbest bırakmaktan kaçınmalıdır. Sadece boş zamanlarında belediye binasına ve İstanbul’a uğrayan bu şahsın gezmediği yer neredeyse kalmamıştır. Gözümüzden kaçtığı sanılmasın. Sipariş bir senaryo devrededir. Görev sahası İstanbul’la sınırlı olan bu belediye başkanının il il gezmekteki amacı nedir? Varmak istediği yer neresidir? Yunanistan ziyaretine niye ihtiyaç duymuştur? “
Büyükelçinin gözünün yaşına bakılmadan istenmeyen adam ilan edilmesi milli onurun şaşmaz bir gereğidir
“Yunanistan’da yayımlanan 127 yıllık Estia isimli bir gazetenin İngiltere’nin Ankara Büyükelçisine atfen yaptığı haberde, “Erdoğan’ın günleri sayılı, yeni bir duruma kansız bir geçiş ihtimal dışı değil” iddiaları eğer doğruysa, karşımızda büyük bir sorun var demektir. Bu açıklamayı tekzip veya teyit edecek kişi öncelikle söz konusu büyükelçinin bizatihi kendisidir. Şayet böyle bir sorumsuz açıklama yapılmışsa büyükelçinin gözünün yaşına bakılmadan istenmeyen adam ilan edilmesi milli onurun şaşmaz bir gereğidir. Türkiye çadır devleti İngiltere’nin sınır aşan sömürge ülkesi değildir. Sayın Cumhurbaşkanımızı hedef alan sapkın haberin Yunanistan menşeili olması bir başka altı çizilmesi gereken şaibeli bir durumdur. “
Afganistan’ın huzuru Türkiye’nin huzuruyla yakından ilgilidir
“Türkiye olarak Afganistan’ın bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve egemenlik haklarını savunmanın yanı sıra sosyal ve ekonomik gelişmesine de destek vermeliyiz. Taliban yönetiminin başta kız çocuklarının okutulması olmak üzere insan hak ve özgürlüklerine saygılı olması her insanını kucaklayan manevi duyarlılıkla hareket etmesi tarihi önemdedir. Geçtiğimiz hafta ülkemizi ziyaret eden Taliban temsilcilerine bu çerçevede lazım gelen düşünceler aktarılmış, iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi konusunda görüş birliği sağlanmıştır. Afganistan’ın huzuru Türkiye’nin huzuruyla yakından ilgilidir. Düzensiz göçün kaynağından durdurulması konusunda iki ülkenin ortaklaşa çalışması taraflarının çıkarınadır. Türkiye göçmen, sığınmacı kampı olmamalıdır. Kaldı ki olmayacaktır.”
“NATO şemsiyesi yırtılmış, ittifak fiilen ve fikren bölünmüştür”
“Yunanistan Ege ve Doğu Akdeniz’de ittifaklar kurarak Türkiye’ye karşı cephe oluşturmaktadır. Şu anda Yunan kamuoyunda en çok tartışılan mesele “Büyüyen Türkiye”nin tehdit olarak yorumu ve okumasıdır. Yunanistan, 2021 yılında silahlanmaya hız vermiş, ikili askeri ve savunma işbirliği anlaşmalarını peş peşe hayata geçirmiştir. Bu yılın Ocak ayında, Fransa ile anlaşma imzalayarak 18 savaş uçağı satın almış, ardından bu sayıyı 24’e çıkarmıştır. Yunanistan Ege ve Akdeniz’deki askeri güç dengesini aklınca bozmanın, lehine çevirmenin amacındadır. 19’uncu yüzyıla hakim olan askeri ittifak ve kamplaşmalar, anlaşıldığı kadarıyla yeniden tezahür etmektedir.
Yunanistan 28 Eylül 2021 tarihinde, Fransa ile “Savunma ve Güvenlik İşbirliğine Yönelik Stratejik Ortaklık Anlaşması” imzalamıştır. İkisi de NATO üyesi olan ülkeler, taraflardan birinin saldırıya uğraması halinde diğer ülkenin askeri yardımda bulunmasını tasdik ve tescil etmişlerdir. Bu anlaşma NATO’nun dokusuna, doğasına, ilkelerine ve ittifak kültürüne karşı bir hamle değil midir? Hem NATO üyesi olup hem de mikro ölçekte savunma ve güvenlik anlaşması imzalamak kime mesajdır? Böyle bir ortamda NATO’nun hukuki ve siyasi tutarlılığından nasıl bahsedilecektir? Yunanistan Başbakanı bahse konu anlaşmayı; “Tarihimizde ilk defa, olası bir saldırı anında kıtamızın en güçlü, BM Güvenlik Konseyi ve AB’nin yegane nükleer gücü olan Fransa’nın askeri katkısı da dahil yanımızda yer alacağını taahhüt ettiği bir anlaşmadır” şeklinde özetlemiştir. Bu sinsi ve gizli maksatlı bir anlaşmadır. Ve NATO şemsiyesi yırtılmış, ittifak fiilen ve fikren bölünmüştür.
Hal böyleyken NATO’nun kurucu anlaşmasının 5’inci maddesinde ifade edilen, “üye ülkeye yönelik saldırı halinde diğer ülkelerin silah kullanma dahil her türlü tedbiri almalarını” içeren hükmün bağlayıcılığı nasıl korunacaktır? Yunanistan ile Fransa arasındaki anlaşmanın NATO Genel Sekreteri tarafından eleştirilmesi cılız ve yetersiz bir tepkiden başka bir manaya gelmemiştir. 14 Ekim 2021 tarihinde bir diğer anlaşmanın süresi manidar şekilde uzatılmıştır. ABD ile Yunanistan dışişleri bakanları 6 Kasım 2021 tarihinde bitecek olan “İkili Savunma İşbirliği Anlaşması”nı beş yıl daha uzatan imzaları atmışlardır.”
Türkiye’ye gözdağı verilmektedir, Türkiye tehdit edilmektedir
“Bu anlaşma kapsamında, Trakya’dan Girit’e kadar bazı kara, hava ve deniz üsleri ABD’nin askeri faaliyetlerine açılacaktır. Şu anda Dedeağaç’ta Kara Üssü, Larissa’da Hava Üssü, Araksos Hava Üssü, Siroz Hava Üssü, Girit’te Suda Hava Üssü ve Deniz Üssü ABD’nin kullanımındadır. Açık açık söylüyorum, NATO içinde Türkiye’ye karşı siper kazılmaktadır, Ege ve Doğu Akdeniz’e mayın döşenmektedir. Türkiye’ye gözdağı verilmektedir, Türkiye tehdit edilmektedir. Pasifik’te ters düşen ABD ile Fransa, şu işe bakınız ki, Ege ve Akdeniz’de Yunanistan’ın arkasından ülkemize silah göstermektedir.”
Hiç kimse bize hikaye anlatmasın
“ABD Dışişleri Bakanı, Yunanistan’ı “bölgede istikrarın direği” olarak tanımlamıştır. Ya bir akıl tutulması ya da bir nevroz nöbeti bu bakanı muhtemelen ele geçirmiştir. Yunanistan istikrarın değil, itibarsızlığın, istila emellerinin, kriz siyasetinin, Türkiye husumetinin ıslah ve terbiye edilmesi gereken yüzüdür. Hiç kimse bize hikaye anlatmasın, ABD’nin de, Yunanistan’ın da, diğer muhasım güçlerin de teşebbüs ve taşeronlarını biliyor, görüyor, alayına birden hodri meydan diyoruz. Fransa-Yunanistan, ABD-Yunanistan savunma ve askeri işbirliği anlaşmalarına baktığımızda, Atina yönetiminin bu anlaşmalara dayanarak Türkiye’ye karşı hava ve deniz sahası üzerinden Ege ve Akdeniz’de daha da düşmanlıkla bezenmiş politikalar izleyeceği anlaşılacaktır.
Bunların yanında, ABD, Çin’in Kuşak-Yol ile Rusya’nın enerji akım projelerini engelleyecek ara istasyonlardan birisi olarak Yunanistan’ı belirlemiş, bu ülkeye askeri yığınak yapmış, Türkiye’yi de kuşatma altında tutmayı amaçlamıştır. Bu jeopolitik bir kumardır. Yunanistan sanal tehditleri bahane ederek, ileri karakol işleviyle dış politikasını askerileştirmenin ve agresif bir hale getirmenin peşindedir. Güney sınırlarımız boyunca tesis edilen mütecaviz hamleler, aynısıyla Ege ve Akdeniz’i de tesiri altına almıştır. ABD dostluk ve müttefiklikle bağdaşmayan her ilişki ağının içindedir. Yunanistan’ı kışkırtan bu ülke, eşzamanlı olarak PKK/YPG/PYD’yi de silahlandırıp Türkiye’yi hedef göstermektedir. Irak’ın kuzeyiyle Suriye’nin kuzeyi artık mutlak surette temizlenmeli, terör saldırıları son bulmalıdır.
22 Ekim 2019 tarihinde Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında imzalanan mutabakat muhtırasına göre, Münbiç ve Tel Rıfat’taki bütün YPG’li teröristler bu alanları silahlarıyla birlikte terk edeceklerdi. Teröristler, Türkiye-Suriye sınırından itibaren 30 km’nin dışına çıkacaklar, bu işlem 150 saat içinde tamamlanmış olacaktı. Ne çıkan olmuş, ne de çıkmaya niyetlenen görülmüştür.”